Yazarlık

Yazarlık Aforizmaları

Bu atma işlemi belki de sizin en gözde, en güzel, en hayran olunası cümlelerinizden ve paragraflarınızdan feragat etmeniz anlamına gelebilir. Bunları keserken ağlamanıza ve biraz yas tutmanıza müsaade var.

Ursula K. Le Guin
( Dümeni Yaratıcılığa Kırmak - 128 )

Taktiksel olarak, bence ilk taslakta kendinizi serbest bırakın ve yükleyebileceğinizi yükleyin – her şeyi anlatın, tüm gevezelikleri de içine koyun. Daha sonra yeniden gözden geçirirken, nelerin engel olduğunu, tekrarlandığını, hikayenizi yavaşlatıp kestiğini düşünün ve bunları çekip çıkarın. Neyin önemli olduğuna ne anlatıldığına karar verin, geriye yalnızca önemli olanlar kalana kadar kesip birleştirmeye devam edin. Cesurca atlayın

Ursula K. Le Guin
( Dümeni Yaratıcılığa Kırmak - 122 )

Anı yazarları sadece tek bir sesle, kendi sesleriyle yazarlar. Ne var ki anı yazılarındaki tüm insanlar yazarın istediği şeyleri dile getiriyorsa o halde duyduğumuz tek şey yine yazar olur -bitip tükenmeyen, inandırıcı olmayan bir monolog. Bazı kurmaca yazarları da aynı şeyi yapar. Karakterlerini, söylemek veya duymak istedikleri şeyler için sözcü olarak kullanırlar. Size kalan da herkesin birbirine benzer şekilde konuştuğu ve karakterlerin yazarın minik megafonları olduğu bir hikâye olur.

Ursula K. Le Guin
( Dümeni Yaratıcılığa Kırmak - 106 )

Tek başınıza çalışıyorsanız, yüksek sesle okuyun. Fısıldamayın, Sesli okuyun.

Ursula K. Le Guin
( Dümeni Yaratıcılığa Kırmak - 104 )

Hünerli yazarlar (hangi türde yazarlarsa yazsınlar) açıklamaların topaklanmasına müsaade etmez. Bilgileri parçalar, iyice öğütür ve sonra hikâyeyi inşa edecekleri tuğlalara dönüştürürler.

Ursula K. Le Guin
( Dümeni Yaratıcılığa Kırmak - 103 )

Kitabın sonuna vardığınızda bir sürü hayat yaşamış gibi hissediyorsunuz.

Ursula K. Le Guin
( Dümeni Yaratıcılığa Kırmak - 89 )

Sıfatlar ve zarflar; zenginleştirici, iyi ve besleyicidir. Renk, hayat ve samimiyet katarlar.

Ursula K. Le Guin
( Dümeni Yaratıcılığa Kırmak - 53 )

Paragraf meselesi de burada yer almalı; zira tıpkı cümle gibi o da anlatıyı bir bütün olarak sıralama ve birleştirmede temel bir unsurdur.

Ursula K. Le Guin
( Dümeni Yaratıcılığa Kırmak - 45 )

Öte yandan, neredeyse bütün sabahı burada öylece oturarak geçirdim, tıka basa fikirlerle ve imgelemlerle doluyum, doğru ritmi bulamadığımdan, hiçbirini yerinden oynatamıyorum. Aslında ritmin kendisi oldukça yoğun ve kelimelerden daha derine ulaşabiliyor. Bir bakış ya da bir duygu, bunlara uyabilecek kelimeleri bulmadan çok önce zihinde bu dalgayı yaratıyor.

Ursula K. Le Guin
( Dümeni Yaratıcılığa Kırmak - 43 )

Bir cümlenin altındaki esas görevi bir sonraki cümleye giden yolu açmaktır.

Ursula K. Le Guin
( Dümeni Yaratıcılığa Kırmak - 33 )

Kelimeleri düzgün kullanmak ahlaki bir mesele değil, toplumsal ve politik bir durumdur, genellikle sosyal sınıfın bir göstergesidir. Düzgün kullanım, dili belirli bir şekilde konuşan ve yazan insanlar tarafından belirlenir.

Ursula K. Le Guin
( Dümeni Yaratıcılığa Kırmak - 27 )

Nokta durma anlamına gelir bir süreliğine noktalı virgül duraklamayı ifade eder virgül ise kısaca durulacağını bildirir hem de gidişatta bir değişikliği ifade eder tire de bir duraklamadır bir cümle parçasını ötekinden ayırabilir.

Ursula K. Le Guin
( Dümeni Yaratıcılığa Kırmak - 25 )

Noktalama işaretleri, bir okuyucuya yazdıklarınızı nasıl duyacağını söyler. Noktalamanın amacı budur. Virgüller ve noktalar, bir cümlenin gramer yapısını ortaya çıkarır, cümlenin kulağa nasıl geldiğini göstererek, nerede durup dinleneceğimizi belirterek cümleyi kavramayı ve duyguları anlamayı sağlar.

Ursula K. Le Guin
( Dümeni Yaratıcılığa Kırmak - 25 )

Kurmacadaki isimleri ve bunları böyle anlamlı kılan seslerin üzerine düşünmek eğlenceli olabilir.

Ursula K. Le Guin
( Dümeni Yaratıcılığa Kırmak - 24 )

Yazdığınızı sesli okuyun, zira konuşmak ve duymak ritimdeki tuhaf yerleri ve hataları gösterecek, diyaloğu daha doğal ve canlı kılmanızı sağlayacaktır.

Ursula K. Le Guin
( Dümeni Yaratıcılığa Kırmak - 13 )

Alıştırma esnasında ürettiğiniz metinden az çok tatmin olana kadar çalıştıktan sonra, yazdığınızı bir kenara koyup ona tekrar bakmayı bir süreliğine kendinize yasaklayın. Pek çok yazarın mutabık kaldığı az sayıda şeyden biri de henüz bitirdiğimiz bir eser üzerindeki yargılarımıza güvenemeyeceğimizdir. Metnin kusurlarını ve güzelliklerini görebilmek için en az bir iki günlük gerçek bi ara verdikten sonra bakmak gerekir.

Ursula K. Le Guin
( Dümeni Yaratıcılığa Kırmak - 13 )

Yazar sesinizi bulmaya en iyi, kendi kendinize sessizce çalışarak yaklaşabilirsiniz…

Ursula K. Le Guin
( Dümeni Yaratıcılığa Kırmak - 10 )

Dostoyevski içindeki kötücül duyguları, örneğin öldürme isteğini Raskolnikof karakterine yükleyerek ruhunu teskin etmeyi denemiştir. Tolstoy, Anna Karenina'yı trenin önüne atarak uzun soluklu metnin içinde ruhsal rahatlama gerçekleştirir. Goethe, Werther'ini intihar ettirerek kendi intihar düşüncelerinden kurtulur.

Ahmet Sarı
( Edebiyatın İyileştirici Gücü - 90 )

Richard Wagner'in Parsifal'deki "Ancak yaralayan mızrak yarayı iyileştirir" sözünü "karadut lekesini sadece karadut yaprağının çıkardığı" sözüyle ilişkilendirip insanı ancak kaleme alınmış, filmleştirilmiş, sanata dökülmüş, kurgulanmış insan hayatlarının kurtaracağı teziyle de ilişkilendirebiliriz.

Ahmet Sarı
( Edebiyatın İyileştirici Gücü - 86 )

İnsan ebedi mutluluğu sanatın, felsefenin ve yazının yardımıyla arar.

Ahmet Sarı
( Edebiyatın İyileştirici Gücü - 80 )

Yazı, ancak böyle yazılabilir, böyle bir kesintisizlik içinde, ruh ve bedenin böylesine eksiksiz bir açılımıyla ancak.

Kafka'nın Yargı'yı sekiz saat içinde yazarken güncesinde dillendirdiği bu katharsis durumu aslında yazmanın hazzını ve zevkini en güzel anlatan alıntılardan biridir.

Ahmet Sarı
( Edebiyatın İyileştirici Gücü - 70 )

Öykü gözümün önünde gelişir, ben sanki öykünün içinde ilerlerken gösterdiğim müthiş çaba, duyduğum müthiş haz. (...) Nasıl her şey söylenebiliyor, nasıl her şey için, en yabancı esinler için bir büyük ateş içte hazırlanmış bekliyor ve esinler ateşte yok olup sonra yeniden diriliyor, nasıl pencerenin önü bir maviliğe bürünüyor. (...) Gece yarısı uçup giden yorgunluk.

Ahmet Sarı
( Edebiyatın İyileştirici Gücü - 68 )

Öykü gözümün önünde gelişir, ben sanki öykünün içinde ilerlerken gösterdiğim müthiş çaba, duyduğum müthiş haz. (...) Nasıl her şey söylenebiliyor, nasıl her şey için, en yabancı esinler için bir büyük ateş içte hazırlanmış bekliyor ve esinler ateşte yok olup sonra yeniden diriliyor, nasıl pencerenin önü bir maviliğe bürünüyor. (...) Gece yarısı uçup giden yorgunluk.

Ahmet Sarı
( Edebiyatın İyileştirici Gücü - 68 )

Kafka'nın. Gece ise ev ahalisi uykuya çekildiğinde onun yazma süreci başlar. Bu inziva, bu yalnızlık ve uzlet onun varlığını okşayan, tam da derinlerinde yer alan her neyse onları kâğıda dökmek için aradığı sessiz vakitlerdir. Yazı için her şekilde yalnız yaşayan ve bu ortamı bulan insanları kıskanır Kafka.

Ahmet Sarı
( Edebiyatın İyileştirici Gücü - 33 )

Hangi anlamda yazıyla meşgul oluyorsak olalım, yazının insan ruhunu iyileştiriciliği ile bir bağı var demektir. Yazıya merakı olan, yazıyla bir derdi olanın ruhu bir bardağa benzetilecek olursa okumalarından ya da yaşanmışlıklarından bu bardak bir gün dolar. Dolan ve artık taşan bu deneyimleri, duyguları, düşünceleri yazma zamanı gelmiş demektir. Yazma ihtiyacı hisseden, yazıya ihtiyaç duyan kişi yazıya yattığı ve yazıya yatma eylemi de içedönüş ve yalnız kalış gerektirdiğinden kendini de terapi etme, sağaltma imkânı bulmuş demektir.

Ahmet Sarı
( Edebiyatın İyileştirici Gücü - 32 )

Fildişi kulesi orasıdır. Nerede yazılırsa yazılsın, yazma yoluyla ruh nerede kendine bir yarık bulursa bulsun akmak, içini boşaltmak için, içte belki sıkıntıya dönecek Hurufi cerahati atmak için, içte insanlara mutluluk verecek gül bahçeleri derleyip bir yazı bütününe kavuşturmak için bunun bir rahatlama olduğu kesindir. Yazı rahatlatır.

Ahmet Sarı
( Edebiyatın İyileştirici Gücü - 30 )

Fildişi kulesi orasıdır. Nerede yazılırsa yazılsın, yazma yoluyla ruh nerede kendine bir yarık bulursa bulsun akmak, içini boşaltmak için, içte belki sıkıntıya dönecek Hurufi cerahati atmak için, içte insanlara mutluluk verecek gül bahçeleri derleyip bir yazı bütününe kavuşturmak için bunun bir rahatlama olduğu kesindir. Yazı rahatlatır.

Ahmet Sarı
( Edebiyatın İyileştirici Gücü - 30 )

Yazma, can simididir.

Ahmet Sarı
( Edebiyatın İyileştirici Gücü - 20 )

Hatta bir de kelime koklayan kurt köpekleri olmalı. El çantalarımızda taşıdığımız kelimeler arasında sınırdan geçiş yapamayacak olanlar varsa, koklayarak bulmalılar.

Elif Şafak
( Firarperest - 199 )

Kelimeler köşeli bir uçurtma gibi çıkıyor boğazımızdan. Kuyruğu uzun mu uzun bir uçurtma, git git bitmiyor.

Elif Şafak
( Firarperest - 171 )

Kelimeleri tane tane dilimde dolaştırıyorum. Tadına bakıyorum.

Elif Şafak
( Firarperest - 169 )

Yazıya da âşık olunur. Kişi severek ve tutkuyla yazar. Yaptığı işi o kadar benimser ki yazmadan yaşamayı düşünemez bile.

Elif Şafak
( Firarperest - 113 )

Yazmanın ilk formülü kişisel hınçlar ve hırslarla bağlantılıdır. Kimi yazarlar ve şairler kızgınlıktan, kırgınlıktan, hakkının yenildiği ya da kıymetinin yeterince bilinmediği saplantısından, bir konuda kimsenin kendileri kadar uzman olmadığı inancından yahut birilerine bir şeyler anlatma arzusundan, bazen de kavgadan, kavgacılıktan beslenir.

Elif Şafak
( Firarperest - 113 )

Harf özgürlük sever. Harf sonsuzluk sever. Kapılar, pencereler açık olsun ister. Püfür püfür essin yel. Dört bucak yedi iklim sonsuzluk ister kelimeler.

Elif Şafak
( Firarperest - 111 )

Harf özgürlük sever. Harf sonsuzluk sever. Kapılar, pencereler açık olsun ister. Püfür püfür essin yel. Dört bucak yedi iklim sonsuzluk ister kelimeler.

Elif Şafak
( Firarperest - 111 )

Biz” duygusuyla değil, “ben” dürtüsüyle yazar edebiyatçı. Kendini Tanrı zanneder.

Elif Şafak
( Firarperest - 43 )

Zira yazarlık, pek çok mesleğin aksine tek başına yürütülen bir uğraş. Ne bir ofis var ortada ne mesai saatleri, ne çalışma arkadaşları. Yazının insanı asosyalleştiren bir mayası var.

Elif Şafak
( Firarperest - 43 )

Lafı uzatmadan kullan. Kısa paragraflar kur. Hep canlı bir dili tercih et. Olumsuz değil, olumlu ifadeler seç.

Elif Şafak
( Firarperest - 42 )

Kelimeler en değerli varlığınız. Harfler inci topları gibi ışıldıyor parmaklarınızın arasında. Harflere mücevher muamelesi yapıyorsunuz.

Elif Şafak
( Firarperest - 41 )

Peki ya bir yazarın varisleri ne yapar? Onlar da bazen kelimeler için kapışırlar. Kiminin çıkardığı bölümleri kimi akrabalar geri koymak ister.

Elif Şafak
( Firarperest - 40 )

Pelet’nin çatısı altında kalsaydım, üç ay içinde gerçekçi çağdaş bir Fransız romanının olay örgüsü tam olarak hazırlanma sürecine girerdi. Çağdaş Fransız romanları uygulama ya da kuram olarak zevkime uygun değildir.

Charlotte Bronte
( Profesör - 223 )

Romancılar kendilerine hiçbir zaman gerçek yaşamı incelemekten usanma izni vermemelidir. Bu görevi dikkatle ve özenle yerine getirirlerse, bize ışığın ve gölgenin canlı zıtlıklarıyla dalgalanmış daha az resim verir, erkek ve kadın kahramanlarını ender olarak coşkunun doruklarına çıkarırlar. Onları çaresizliğin derinliklerine daha da ender olarak gömerler.

Charlotte Bronte
( Profesör - 191 )

Benim için roman yazmak, sarp kayalıkları tırnaklarımla tırmanıp, uzun süreli çetin mücadeleler sonucunda zirveye ulaşma eylemidir. Kendimi ya da kendime yenilmekten başka bir seçenek yoktur. Böylesi içsel bir imgeyi her zaman aklımda tutarak uzun yenmek romanlar yazabiliyorum.

Haruki Murakami
( Koşmasaydım Yazamazdım - 101 )

Biz roman yazmaya çalıştığımızda, yani cümleleri kullanarak bir öyküyü ortaya çıkartmaya çalıştığımızda, insanlığın temelinde bulunan zehir gibi bir şeyi istemesek de çekip çıkarır, görünür kılarız. Yazarlar az çok bu zehre maruz kalır. Tehlikenin farkında olarak ustalıkla bu zehri etkisiz kılmak durumundadırlar. Bu zehir işin içine girmediği sürece, gerçek anlamda yaratıcılık eylemi ortaya konulamaz çünkü (tuhaf bir benzetmeyle söyleyeceğim, ama balon balığının zehirli kısmının aynı zamanda en lezzetli kısmı olmasıyla tıpatıp benzeyen bir durum galiba). Bunun, ne şekilde düşünürsek düşünelim, sağlıklı bir eylem olduğu söylenemez herhalde. Kısacası sanatsal eylem; özünde, ortaya çıkış şekline bakıldığında, sağlıksız, antisosyal unsurları bünyesinde barındırır. Ben bunu rahatlıkla kabul edebilirim. İşte bu yüzden yazarlar (sanatçılar) arasında gerçek yaşantısında toplumu dışlayan, hatta asosyal tavırlar içerisine giren insanlar az değildir. Bunu da anlayabilirim. Aynı zamanda böylesi bir durumu da asla reddetmeye kalkmam.

Haruki Murakami
( Koşmasaydım Yazamazdım - 98 )

Fakat düşünüyorum da zaten mesleki açıdan bir roman yazarının birilerinin hoşuna gitmesi prensipte mümkün müdür?

Haruki Murakami
( Koşmasaydım Yazamazdım - 30 )

Roman yazmak için gerekli ruhsal karmaşayı, çatışmayı bu ruhsal derinlikten çıkartabilmesi.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 357 )

Romanla alay eden, ama yazmadan da edemeyen, kitaplarının orasına burasına tiyatro parçacıkları sıkıştıran…

Her yazarın, tıpkı biçimleri çarpıtan ressamlar gibi böyle bir hilesi vardır.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 204 )

Yazarları bildiğimiz ama yazmadığımız şeyleri yazdıkları için severiz.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 203 )

Yazarlara, kültüre şiddet uygulamayı alışkanlık edinmiş bir devlet.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 199 )

Yazarlığın esinlenmekten çok çalışmakla ilgili bir iş olduğunu anlamış…

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 197 )

Edebiyat tarihinin tuhaf olgularından biri de iyimser yazarların, rahat bir maddi hayat sürmüş, hali vakti yerinde yazarlar arasından değil de, yoksulluk, parasızlık ve felaketlerle savaşmış yazarlar arasından daha çok çıkmasıdır.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 191 )

Kemal Tahir’in cinsellik, matrak, alay, hikâye zevki ve günlük hayatın malzemesiyle yaptığı hiç de resmi olmayan bir konuşma diliyle seslendirerek kendi kendine çürütmesidir.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 190 )

Bu yüzden “Kemal Tahir’in romanlarında sıkı kurulmuş olay örgüsünü ve gerçeklik duygusunu zedeleyen diyaloglar, gevezelikler vardır” demek yerine, “Kemal Tahir’in romanlarında keyifle yazdığı ve keyifle okunan diyaloglarının, gevezeliklerinin arasına hareketi hızlandıran olay örgüsü yerleştirilir.”

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 190 )

Şeküre’de annemden bir şeyler vardır elbette.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 172 )

Her romanda, bunu ne kadar reddetsem de, en azından düşüncelerinin kıvamı, örgüsü ve dokusu olarak kendime yakın hissettiğim, benden bir çeşit kederler ve kararsızlıklar taşıyan bir kahraman vardır.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 172 )

Ruhun etkilendiği yerlerde de benim akılcı denetimim var. Kitaplarım belki bu iki merkez arasındaki çekişme ve itişmeden oluşuyor.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 164 )

Kendimi odama kapatıp içeride bir romancı yaratmaya çalışıyordum.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 158 )

“Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti!” bu cümleyle başlayan bir roman yazmayı hep istiyordum.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 156 )

Bana, yazar olarak yalnız yazdığım onca yıldan sonra, küçük bir şeyi bir başkasıyla konuşarak, dostluk ederek yazma zevki tattırdı.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 154 )

Benim bütün kitaplarım, bir önceki kitabımın içinden doğar.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 147 )

Bir yanılsamadan çıktığımda, bu tasalar, dertler ruhumda derinlemesine iz bırakmışlardı. Bu yüzden kimlik dertleri benim için her zaman önemli oldu.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 145 )

Beyaz Kale kültür ile savaş arasında haklı ilişkiler kurar.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 144 )

Üstün olduğu düşünülen bir kültürle, bambaşka bir kültürden gelen iki insan arasındaki ilişkilerdir bu kitabın bir başka konusu.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 144 )

Sessiz Ev’de yer alan gençlerin her biri bendim. Her birinde gençliğin ayrı ayrı ruh hallerini kurcaladım ve eğlendim.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 143 )

Romanlarımda yakın geçmişten söz ediyorum. Çünkü anlattığım aileler bunu gerektiriyor… Bu aileleri ise, buna yakın çevrelerde yetiştiğim, bunlara benzeyen babaanneleri, amcaları tanıdığım için, bir ölçüde, peki, kolayıma geldiği için anlatıyorum.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 141 )

Dille, kelimelerle oynayarak, düşüncenin yapısına koşut cümle yapısını araştırarak, bir cümleye değişik zamanları sıkıştırmak için uğraşarak.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 141 )

Bu küçük durumdan sonra, 1934’lerde geçen bir roman yazmak istediğim için 1934’lere ilişkin okuma yapmak zorunda kaldım.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 138 )

Şöyle ki, ben ilk kitabımı yazarken bir aile romanı yazmak istiyordum.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 138 )

Onlarla birlikte yaşadım, artık istiyorum ki kendi başlarına yaşasınlar.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 137 )

Yazarın hayal gücünün olağanüstü, parlak ve şaşaalı olması, tarihi ayrıntıların hepsine itibar etmese bile, kurduğu masalsı dünyanın içsel tutarlılığının tarihin renklerine dayanması… Sorular buralarda döner.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 122 )

Yazarın, gerçeklerden sapabilme gücü, otoritesi ve yetkisinin sınırları neresidir?

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 121 )

Sizinle aynı dünyayı ve dili paylaşanların ne yaptıklarını iyice öğrenmeden, değişik bir yolculuğa bilinçle çıkamazsınız.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 120 )

Elbette bunda insanın kendi bireysel düşüncelerinden korkup utanması gereken bir toplumda yaşıyor olmamızın payı büyük.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 119 )

Yazmak, çok doğrudan, dolayımsız, kendiliğinden bir yaratıcı sürecidir.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 115 )

Hayatımızı anlamlandırma ve bu anlamla hayatın içine güçle karışma işini de üstleniyor.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 115 )

Bu yolculuk sırasında okuyucumu eğlendiririm, hayatın küçük ayrıntılarını, gölgelerini, herkesin gördüğü ama anlamlandıramadığı renkleri, küçük lekeleri gösteririm.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 114 )

Roman bir sonuç göstermez benim için, bir ders de vermez. Ama bütün seslerin çatıştığı bir bölgedir ve çatışma sahasında güzellik ve açıklık kadar, karanlık ve kolay anlaşılmaz yerler de olacaktır.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 113 )

Her zaman romanı kışkırtma yapmak, en olmadık, en uzak konulara, bölgelere kancalar atmak, karanlık köşeler yaratmak, şüpheler uyandırmak için mevcut inançların, önyargıların kabuğununun çatır çutur kırılabileceği bir alan olarak gördüm. Bu yüzden kitaplarımda benim görüşlerim her zaman arkada kalsın isterim ve görüşlerimin çelişkili olmasını severim. Çünkü benim için bir kitabı ayakta tutan şey, onun içindeki çatışmalardır.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 113 )

Resimli romanlarda Türk köpekleri ya da Türkçeye çevrilmiş köpekler HAV der. Yabancı resimli romanlarda ise köpekler VAF derler.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 95 )

Paranoyalarımı bugün başkasıyla paylaşma yolum, yöntemim elbette roman yazmaktır.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 86 )

Romancılık kendini başkaları ile özdeşleştirebilmek, kendini dışarıdan görebilmek ve bütün insanlığa dağıtabilmek yeteneğidir bir anlamda.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 79 )

Yazdıkça yeni şeyler öğrenirsiniz. Ve böylece yazdıkça zenginleşerek, öğrendikçe yazarak, geri dönüp giderek romanın ayrıntılarını zenginleştirip konuyu yayarak ilerlersiniz.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 79 )

Elle yazıyorum. Kartuşlu dolma kalem kullanıyorum. Boş kartuşları da saklıyorum, tıpkı bir avcının boş kovanları saklaması gibi...

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 78 )

Biz yazarlar bir anlamda keşişizdir. Ama sonunda da sevilmek isteriz.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 77 )

Senede 300 güne yakın çalışıyorum ve 170-180 sayfa yazıyorum. Demek ki ben aslında günde 0,75 sayfa yazıyorum.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 76 )

İlk cümle? Bütün mesele odur işte… ilk cümleye başlayabilmek…

Bu cümleyi yazdıktan sonra genellikle ikincisi, üçüncüsü gelir. Sanki cümleler size kendilerini sunarlar.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 74 )

Yazarlığın temel sırlarından biri yırtıp atmak, biraz daha iyi bir sayfaysa silip değiştirmektir.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 74 )

Ama aslında o törenlerden çok, o törenlere boyun eğmek önemlidir. Yazarlıkta da benim dışarıdan saçma gözükebilecek törenlerim, alışkanlıklarım aslında beni bütün gün, sayfaya boyun eğmeye, yazıya hürmete sevk eder. Bir anlamda kendimi kurallarla döve döve, kendimi ite ite, terbiye ede ede yazar yapmışımdır. Böyle yazar olunur.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 74 )

Yazarlık çok disiplinli bir iştir. Yüzlerce kuralınız olacak. Bunlar sizi çalışmaya itecek.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 74 )

Bence sabah gazete okumak romancıya zararlıdır.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 73 )

Yazacağım on-on bir romanın ayrıntıları ve yazmakta olduğum ve yazacağım roman sahnelerinden ayrıntılar, kelimeler, biçimsel buluşlar, oyunlar, birden inanılmaz bir yoğunluk ve hoşlukla aklımda cirit atmaya başlıyorlar. Büyük bir mutluluk ve kendine güven duygusu!

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 65 )

Yazarın yeri güneşin vurduğu yerlere yakın, ama serin ve gölgelik olmalı.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 64 )

On iki civarı yazmaya başlarım ve akşama kadar yazarım. Ama asıl yazdığım dönem gece saat 23’le 04 arasıdır. Sabah dörtte yatarım.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 63 )

Ondan memnunsanız eğer, yazı bütün dertleri halleder.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 61 )

Yazdığım bütün kitaplar bir bütün teşkil ediyor ve bu bütün de benim ruhsal hayatıma tekabül ediyorsa, önemli olan budur.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 51 )

Yazmak, yaşanmayan hayattan bir çeşit intikam almaktır.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 51 )

Bir şeyler anlatmak istiyor, hikayelere şekil vermeye, derinden bir yerden ses getirmeye çalışıyoruz.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 46 )

Yazarlık okura “bunu tam ben de söyleyecektim, ama o kadar çocuksu olamadım” dedirtebilme hüneridir.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 20 )

Yazarlığın en güzel yanı, eğer yaratıcı yazarsanız bir çocuk gibi dünyayı unutabilmek, gönlünüzce eğlenebilirken kendinizi sorumsuz hissedebilmek, bildik dünyanın kurallarıyla oyuncaklarla oynar gibi oynayabilmek ve bütün bunları yaparken de aklınızın bir köşesiyle bu çocuksu ve özgür şenliğin arkasında daha sonra okuyanları bütünüyle bağlayacak derin bir sorumluluğun varlığını hissetmektir.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 20 )

Her iki halde de içinizde “odana dön, masana otur” diyen bir ses vardır. Başkalarının yolunu bilmiyorum, benim gibiler böyle yazar olur. Bunun şiirin değil, düzyazının ve hikâye-romanın yolu olduğunu da seziyorum.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 18 )

İyi yazabilmem için, iyi sıkılabilmem; iyi sıkılabilmem için de hayatın içine girmem gerekir.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 18 )

Hayatta sıkıldığım şeyleri kitaplarımda çok iyi anlattığımı söylemişlerdir; mesela romanlarımda anlattığım bayram yemekleri.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 17 )

Yirmi beş yıldır aşağı yukarı her gün on saatten olmak üzere bir odada, masamda yazıyorum. Ortaya çıkarabildiğim, yayımlayabildiğim miktar, bu yirmi beş yılda ortalama her gün yarım sayfadan da az.

Orhan Pamuk
( Öteki Renkler - 16 )

Konu hakkında yansıtılan düşünceler o kitabın değerini belirler.

Arthur Schopenhauer
( Okumak Yazmak ve Düşünmek Üzerine - 16 )

En büyük yazarların en iyi eserleri ya hiçbir şekilde karşılık beklemeden yazdıkları ya da karşılığında çok az para kazandıkları eserleridir.

Arthur Schopenhauer
( Okumak Yazmak ve Düşünmek Üzerine - 8 )

Başlangıç olarak, iki yazar türü vardır: konu hatırına yazanlar ve yazın hatırına yazanlar. Bazı kişilerin insanlarla paylaşmaya değer düşünce ve deneyimleri varken, bazılarının da paraya ihtiyacı vardır ve yazarlar.

Arthur Schopenhauer
( Okumak Yazmak ve Düşünmek Üzerine - 7 )

Tıpkı kitabınızdaki insanlar gibi konuşuyorsunuz.

Henry James
( Ustanın Dersi - 26 )

Benim için roman yazmak, sarp kayalıkları tırnaklarımla tırmanıp, uzun süreli çetin mücadeleler sonucunda zirveye ulaşma eylemidir. Kendimi ya da kendime yenilmekten başka bir seçenek yoktur. Böylesi içsel bir imgeyi her zaman aklımda tutarak uzun yenmek romanlar yazabiliyorum.

Haruki Murakami
( Koşmasaydım Yazamazdım - 101 )

Aynı zamanda koşmak konusunda kaleme aldığım bu denemeleri de zaman buldukça -bitir diye zorlayan yoktu ama- kararlı bir şekilde yazmaya devam ediyordum. Köyün suskun ve çalışkan demircisi gibi.

Haruki Murakami
( Koşmasaydım Yazamazdım - 76 )

Fakat düşünüyorum da zaten mesleki açıdan bir roman yazarının birilerinin hoşuna gitmesi prensipte mümkün müdür?

Haruki Murakami
( Koşmasaydım Yazamazdım - 30 )

Evrimsel psikologlar, yazma güdüsünün ve bunu yapma enerjisinin, başka insanlarda saldırganlık, hatta şiddet şeklini alabilen aynı adrenalin yükselmesiyle ateşlenen “savaş ya da kaç” tepkisinin yerine geçen bir durum olduğunu bile savunurlar.

Mikita Brottman
( Okuma İlleti - 144 )

Çünkü bu sözü her işitişimde, kendimi hayal gücüyle boşluktan hikayeler çıkaran yaratıcı bir romancı gibi değil, bir cemaat olarak hep birlikte paylaştığımız bir hayatı kaydeden bir tarihçi gibi hissederim.

Orhan Pamuk
( Saf ve Düşünceli Romancı - 103 )

Bir anda kendimi 1896’nın İstanbul’unda bir Osmanlı aydınının kafasının ve günlük dilinin içinde bulmanın mutluluğunu hissetmiştim.

Orhan Pamuk
( Saf ve Düşünceli Romancı - 101 )

Roman yazmak, kahramanın duyguları ve düşünceleriyle çevresindeki eşyaları birleştirmek, ikisini bir hamlede bir cümlede aynı anda görebilmektir.

Orhan Pamuk
( Saf ve Düşünceli Romancı - 85 )

Okurlar manzara dediğim şeyi, eşyaları, kelimeleri, konuşmaları, görünen her şeyi kahramanın duygularının bir parçası, uzantısı olarak görürler.

Orhan Pamuk
( Saf ve Düşünceli Romancı - 82 )

Başka romancılara göre daha çok plan yaptığımı, görece bir dikkatle kitabı bölümlere ayırıp tasarladığımı, okuduğum yazar biyografilerinden, hatıralardan ve tanıdığım romancılarla olan arkadaşça konuşmalarından çıkardım.

Orhan Pamuk
( Saf ve Düşünceli Romancı - 73 )

Bazı yazarlar kelimesel, bazı yazarlar görseldir.

Orhan Pamuk
( Saf ve Düşünceli Romancı - 70 )

Romancılığı, beni kendi görüş açımın dışına çıkmaya, başkası olmaya zorladığı için de çok seviyorum. Romancılığım sayesinde başkalarıyla özdeşleşerek, kendi dışıma çıkarak, kendime daha önce sahip olmadığım bir karakter edindim.

Orhan Pamuk
( Saf ve Düşünceli Romancı - 57 )

Romancı aynı anda ne kadar çok “saf” ve ne kadar çok “düşünceli” olabiliyorsa, o kadar iyi yazar.

Orhan Pamuk
( Saf ve Düşünceli Romancı - 56 )

Romancılık, bütün zorluklarına, gerektirdiği büyük emeğe rağmen, bana hep çok eğlenceli bir iş olarak göründü.

Orhan Pamuk
( Saf ve Düşünceli Romancı - 56 )

Bana ruhsal olarak benzesin benzemesin, yavaş yavaş hayal ederek ortaya çıkardığım kişilerle bütün gücümle özdeşleşmeye çalışırım ki, romanın içindeki dünyayı roman kişilerimin gözünden görebileyim.

Orhan Pamuk
( Saf ve Düşünceli Romancı - 55 )

Romancının her şeyden önce ilk ve asıl işi bir kahraman icat etmektir.

Orhan Pamuk
( Saf ve Düşünceli Romancı - 52 )

Bütün kitaplarıma, bütün kahramanlarıma farkında olmadan dağıttığım benim duyumsal deneyimlerdi.

Orhan Pamuk
( Saf ve Düşünceli Romancı - 42 )

Ayrıntıların netliği, açıklığı, güzelliği, tasvirin biz okurlarda uyandırdığı “evet, tam böyledir, işte bu,” duygusu ve metnin biz okurların hayalinde bu sahneyi canlandırtabilme gücünü sevmemiz, bir yazara hayranlık duymamızı sağlar.

Orhan Pamuk
( Saf ve Düşünceli Romancı - 40 )

Bazı yazarlar, romanlarını yazarken, kullandıkları teknikleri, kafalarıyla yaptıkları işlemleri ve hesaplamaları, roman sanatının kendilerine sunduğu vitesleri, el frenlerini ve düğmeleri kullandıklarını, hatta bunların yenilerini icat ettiklerini fark etmezler de, çok doğal bir şey yapıyormuş gibi sanki kendiliğinden yazarlar.

Orhan Pamuk
( Saf ve Düşünceli Romancı - 15 )

O zaman öğretmenle öğrenci arasında, romancının yazıya aktarmaktan çok mutlu olduğu o sevimli aşk sahneleri yaşanmaya başladı.

Alexandre Dumas
( Siyah Lale - 113 )

O günlerin ve özellikle de ortasında hikâyemizin başladığı 1672 yılının Ağustos ayının, isimlerini saydığımız bu iki kişiyle bağlantısı olmasa, yapacağımız birkaç satırlık açıklama fuzuli kabul edilebilirdi; ama en başında -daima daha ilk sayfadan keyif vadettiğimiz ve kendisine verdiğimiz sözü ilerleyen sayfalarda elimizden geldiğince tuttuğumuz eski dostumuza- okura, bu açıklamaların, hikâyemizin daha iyi anlaşılması açısından en az hikâyemizin dayandığı o büyük siyasi vakanın anlatılması kadar önem taşıdığını söylemek istiyoruz.

Alexandre Dumas
( Siyah Lale - 1 )

Diyelim bir roman kaleme alıyorsunuz fakat bir yere gitmiyor. Ya da bir karakter geliştirdiniz, ancak bir türlü istediğiniz gibi olmuyor. Elinizde yüzlerce sayfa var. Kıyamazsınız atmaya. Silemezsiniz. İnat edersiniz o yolda. Halbuki Marquez diyor ki, bazen 120 sayfa yazar, 80 sayfasından pat diye vazgeçerim. Geriye kalan o 40 sayfa, işte odur yazarı bir sonraki aşamaya taşıyacak olan tılsım. Ama o 80 sayfayı atmadan bu 40 sayfayı bulamazsınız. Ormanda yolunu kaybetmeden yolcu gibi dolanır durursunuz. Çemberler çize çize. Vazgeçebilmek insana netlik getirir. Zihnimizi, kalbimizi gereksiz karmaşadan arındırır. Bir berraklık kalır geride. Hüzünlü bir durgunluk. Ama bir o kadar sakin, alimane.

Elif Şafak
( Şemspare - 248 )

Gabriel Garcia Marquez en sevdiğim ve en dikkatli okuduğum yazarlar arasında oldu her zaman. Bende derin izi var. Bir söyleşisinde söylediği bir sözü hiç unutmam. Nasıl yazdığını soran bir gazeteciye şu cevabı verir: “Vazgeçerek!”

Elif Şafak
( Şemspare - 245 )

Okunup okunmadığının tek barometresidir korsan. Halkın dürüst ibresidir!

Elif Şafak
( Şemspare - 211 )

Harfleri ve kelimeleri çok ama çok sevmek, bir tek cümle için bazen bir saat düşünmek, ciddiyetle araştırma yapmak, ayrıntılara meftun olmak demektir.

Elif Şafak
( Şemspare - 121 )

Saatler, haftalar, aylar, seneler boyu aşkla, muhabbetle, özenle, sabırla, sebatla, tutkuyla didinmek, iğneyle kuyu kazar gibi satır satır, sayfa sayfa çalışmak çalışmak demektir.

Elif Şafak
( Şemspare - 121 )

Yazar ekseriya kovuğuna çekilir, kabuğunda salyangoz misali, mağarasında münzevi; bir hayal aleminde yaşar, zihninde hikayeler. Gerçek dünyadan, günlük hayattan ya kopuktur ya fersah fersah uzak. Asosyaldir, kendi kendine konuşur, kimse ona “deli” demez; çünkü etrafında kimse yoktur; fazla sosyalleşmez.

Elif Şafak
( Şemspare - 117 )

Ben de içinde mümkün mertebe az “ğ” geçen hikayeler yazmaya çalışıyorum.

Elif Şafak
( Şemspare - 114 )

Yoksa öyle bir şey mi roman yazmak? Hani bizler kalıcı eserler bırakmayı hedefliyoruz ama belki de tek yaptığımız suya yazı yazmak.

Elif Şafak
( Şemspare - 114 )

Ha bire mırıl mırıl romandan bahsediyor, evde roman konuşuyor, uykumda roman sayıklıyorum. Kitap bitene kadar bu her gün böyle. Kitap bittikten sonra hızla normalleşiyorum ama bir sonrakinde gene aynı şeyler oluyor.

Elif Şafak
( Şemspare - 60 )

Bilhassa romanın ivme kazandığı dönemeçlerde, o uzun mevsimlerde beynimin içinde yaşıyorum. Ara ara çıkıp dünyayı kokluyor, sonra sincap gibi gene kendi kovuğuma dönüyorum.

Elif Şafak
( Şemspare - 57 )

Ne vakit bir romanı bitirsem boşluğa yuvarlanıveririm. Meğer bir uçurum açılmış ruhumda, yazıya-edebiyata çekildiğim için tüm bu zaman zarfında, sessizce büyümüş, derinleşmiş, oraya düşerim.

Elif Şafak
( Şemspare - 26 )

Bu kitabı neden yazdım?

Delirmemek için. Veya tam tersine delirmek için.

Elie Wiesel
( Gece - 7 )
Kağıtlar yapışkanlı sarı parlak, sıkıştırıyorum. Beden alışkanlıklarını unutmuyor galiba. Ellerim yazıyor. Parmaklarım kendilerini harf sanıyor. Eğleniyorum. Murat Gülsoy
( Nisyan - 108 )
Kelimeleri yakalayamıyorum, çok uzak, ben çok yavaş. Sesleniyorum arkalarından. Murat Gülsoy
( Nisyan - 92 )
Siz hangi romanımdaydınız? Murat Gülsoy
( Nisyan - 91 )
Sıkıntıyla yere çeviriyorum bakışlarımı. Sözün dümeni elimde değil. İlk aklıma gelenler taşıyor içimde süt gibi. Roman yarım kaldı hayat. Evet evet roman nasıl, demek yazıyorsun, çok iyi çok, nerede bakabilir miyim, okuyabilir miyim? Koltuğun kenarına sıkıştırdığım sarı küçük kağıtları işaret ediyorum. Hiç bitmeyecek. Paramparça. Murat Gülsoy
( Nisyan - 89 )
Yok olup gidiyor sözlerimin izi. Murat Gülsoy
( Nisyan - 73 )
Kelimeler kayıt üzerinde ölüyor. Murat Gülsoy
( Nisyan - 63 )
Kelimeler var. Kaçıp gitmeye çalışan harfler. Murat Gülsoy
( Nisyan - 60 )
Kelimeler birer resim. Kuş. Ağaç. Su. Kelimenin içinde titreşen cılız alev sönmek üzere. Murat Gülsoy
( Nisyan - 51 )
Tavandan aşağıya örümcek ağları, toz, kül ve sözler döküldü. Murat Gülsoy
( Nisyan - 44 )
Bedenimin içinden geçip gidiyor sözcükler. Oturduğum koltuğa saplanıyorlar. Rahatsız. Murat Gülsoy
( Nisyan - 43 )